-
1 end point
son nokta -
2 end
son, bitim; bitis noktasi, son nokta, uç nokta, bitim; son, son kisim; amaç, erek,sona erdirmek, bitirmek; bitmek, sona ermek -
3 full stop
nokta, durak, durma, son* * *nokta* * *(a written or printed point (.) marking the end of a sentence; a period.) nokta -
4 point
n m1 endroit yer, nokta [nok'ta]2 faire le point durumu irdelemeka bir arabanın olduğu yerde saymasıb ölü noktada olmak4 mettre au point ayarlamak, düzenlemek5 être au point hazır olmak◊Le système est au point. — Sistem hazırdır.
6 être sur le point de (avec l'inf.) -mek üzere olmak7 derece [deɾe'ʤe]8 couture dikiş biçimi9 unité gagnée puan ['puan]10 en fin de phrase nokta [nok'ta]◊11 du "i" et du "j" "i"nin, "j"nin üstündeki nokta12 sujet nokta [nok'ta]◊C'est un point important. — Bu önemli bir noktadır.
13 point de vuea bakış açısıb fikir [fi'ciɾ]14 point commun ortak nokta15 à point orta pişmiş -
5 utmost
adj. en uzak, en son, en fazla, en yüksek, son derece, olanca————————n. son derece, son nokta, elinden gelen çaba* * *en son* * *1) (most distant: the utmost ends of the earth.) en uzak, en nihayette2) (greatest possible: Take the utmost care!) en büyük• -
6 أمد
أَمَد1. hudutAnlamı: uç, son, nihayet2. âhirAnlamı: sonra, sonunda, en sonra3. bitimAnlamı: son, nihayet4. bitişAnlamı: son, nihayet5. hitamAnlamı: son, bitim, nihayet6. limit7. vakitAnlamı: zaman -
7 пункт
м1) врз noktaстратеги́ческий пункт — stratejik nokta
отправно́й / исхо́дный пункт — çıkış / hareket noktası
са́мый ю́жный пункт о́строва — adanın en güney noktası
2) (станция, пост) merkez, istasyon, nokta, yerнаблюда́тельный пункт — gözetleme noktası / yeri
контро́льно-пропускно́й пункт — hudut kapısı
3) (раздел статьи и т. п.) bent (-di); maddeпункт тре́тий статьи́ деся́той (закона, договора и т. п.) — onuncu maddenin üçüncü bendi
после́дний пункт пове́стки дня — gündemin son maddesi
4) полигр. punto••по пу́нктам — madde madde
-
8 extreme
adj. en uç, aşırı, olağanüstü, ölçüsüz, son derece, şiddetli, kesin, mutlâk————————n. en uç nokta, sınır, son derece, aşırı derece, ölçüsüzlük, aşırılık, tezat, çıkmaz* * *1. aşırı 2. uç nokta* * *[ik'stri:m] 1. adjective1) (very great, especially much more than usual: extreme pleasure; He is in extreme pain.) çok büyük2) (very far or furthest in any direction, especially out from the centre: the extreme south-western tip of England; Politically, he belongs to the extreme left.) uç3) (very violent or strong; not ordinary or usual: He holds extreme views on education.) aşırı2. noun1) (something as far, or as different, as possible from something else: the extremes of sadness and joy.) aşırı uç2) (the greatest degree of any state, especially if unpleasant: The extremes of heat in the desert make life uncomfortable.) en yüksek derece•- extremism
- extremist
- extremity
- in the extreme
- to extremes -
9 stop
interj. dur————————n. durma, duraksama, duraklama, stop etme, durak, istasyon, mola yeri, mercek perdesi [fot.], noktalama işareti, nokta, ünsüz ses, engel————————v. durmak, son vermek, bırakmak, dindirmek, durdurmak, stop ettirmek, kesmek, alıkoymak, savmak, dolgu yapmak, kapamak, tıkamak, noktalamak, bitmek, kesilmek, kalmak, devam etmemek* * *[stop] 1. past tense, past participle - stopped; verb1) (to (make something) cease moving, or come to rest, a halt etc: He stopped the car and got out; This train does not stop at Birmingham; He stopped to look at the map; He signalled with his hand to stop the bus.) dur(dur)mak2) (to prevent from doing something: We must stop him (from) going; I was going to say something rude but stopped myself just in time.) durdurmak3) (to discontinue or cease eg doing something: That woman just can't stop talking; The rain has stopped; It has stopped raining.) durmak4) (to block or close: He stopped his ears with his hands when she started to shout at him.) kapamak, tıkamak5) (to close (a hole, eg on a flute) or press down (a string on a violin etc) in order to play a particular note.) kapamak, tıkamak6) (to stay: Will you be stopping long at the hotel?) kalmak2. noun1) (an act of stopping or state of being stopped: We made only two stops on our journey; Work came to a stop for the day.) durma2) (a place for eg a bus to stop: a bus stop.) durak3) (in punctuation, a full stop: Put a stop at the end of the sentence.) nokta4) (a device on a flute etc for covering the holes in order to vary the pitch, or knobs for bringing certain pipes into use on an organ.) tıkaç5) (a device, eg a wedge etc, for stopping the movement of something, or for keeping it in a fixed position: a door-stop.) tıpa•- stoppage- stopper
- stopping
- stopcock
- stopgap
- stopwatch
- put a stop to
- stop at nothing
- stop dead
- stop off
- stop over
- stop up -
10 مدى
مَدًى1. hudutAnlamı: uç, son, nihayet2. âhirAnlamı: sonra, sonunda, en sonra3. açıktanAnlamı: bir yerin uzağından4. bitimAnlamı: son, nihayet5. bitişAnlamı: son, nihayet6. ardıncaAnlamı: hemen arkasında, hemen ardında, arkası sıra, ardı sıra7. hitamAnlamı: son, bitim, nihayet8. mesafeAnlamı: ara, uzaklık9. meydanAnlamı: alan10. meydanlıkAnlamı: alan11. porteAnlamı: genişlik derecesi12. açıklıkAnlamı: uzaklık, mesafe13. ara14. alanAnlamı: düz,, açık ve genişyer, meydan, saha15. alanAnlamı: bir konu veya çalışma çevresi16. uzaklıkAnlamı: iki nokta arasındaki uzay ölçümü, mesafe -
11 extreme
en uçtaki, had safhadaki, son, sinir, asiri; çok büyük, son derece, çok; (düsünce vb.) asiri, müfrit,en uzak nokta, sinir, uç; son derece, son had -
12 punch line
n. fıkranın esprili son cümlesi* * *(the funny sentence or phrase that ends a joke: He always laughs before he gets to the punch line.) esprili nokta, can alıcı son cümle -
13 put a stop to
durdurmak, son vermek, bitirmek, nokta koymak* * *(to prevent from continuing: We must put a stop to this waste.)...-e son vermek -
14 высший
en yüksek; yüksek* * *1) превосх. ст. от высокий en yüksekвы́сшая то́чка — en yüksek nokta, doruk (-ğu)
вы́сшая честь — en büyük şeref
вы́сшая цель — en yüce amaç
това́ры вы́сшего ка́чества — ekstra mallar
совеща́ние на вы́сшем у́ровне — doruk / zirve toplantısı, zirve
2) (en) yüksekвы́сшее кома́ндование — başkomutanlık
вы́сший кома́ндный соста́в — yüksek komuta heyeti
вы́сшая суде́бная инста́нция — en yüksek kaza mercii
3) yüksekвы́сшая матема́тика — yüksek matematik
вы́сшее уче́бное заведе́ние — yüksek okul
получи́ть вы́сшее образова́ние — yüksek öğrenim görmek
••в вы́сшей сте́пени — son derece
-
15 railhead
n. tren garı, gar, rayların son bulduğu nokta -
16 railhead
n. tren garı, gar, rayların son bulduğu nokta -
17 Stand
Stand m <Stands; Stände> (Halt) duruş, durma; (Standplatz) durak; (Verkaufsstand) satış tezgâhı/standı; ASTR konum; (Wasserstand usw) yükseklik, seviye; (termometrenin vs gösterdiği) değer; fig (Niveau, Höhe) düzey; (soziale Stellung) konum, mevki; (Klasse) sınıf, zümre; (Beruf) meslek; (Sport) skor, (Endstand) sonuç; (Lage) durum;auf den neuesten Stand bringen güncelleştirmek;aus dem Stand durup dururken, durduk yerden; hız almadan;der Stand der Dinge şu anki durum;der neueste Stand der Technik (Wissenschaft) tekniğin (bilimin) son vardığı nokta;einen schweren Stand haben -in durumu çok zor olmak -
18 grün
G\grüner Punkt ökol yeşil nokta;jdn \grün und blau schlagen ( fam) birinin ağzını burnunu dağıtmaksich \grün und blau ärgern ( fam), son derece kızmak [o öfkelenmek];auf keinen \grünen Zweig kommen ( fig) belini doğrultamamak\grüne Bohnen taze fasulyeein \grüner Junge dünkü çocuk4) ( fam)sie sind sich nicht \grün birbirinden hoşlanmazlar -
19 Tüpfelchen
См. также в других словарях:
nokta koymak — 1) gereken yerde nokta işaretini kullanmak 2) mec. bir işi bitirmek, tamamlamak 3) mec. son noktayı koymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
HADD-İ MÜNTEHA — Son nokta … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KUSVA — Son derecede bulunan. * Son, nihayet. * Son sınır. Erişilecek olan en son nokta … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
hedef — is., Ar. hedef 1) Nişan alınacak yer, nişangâh 2) mec. Amaç, gaye, maksat Asıl önemlisi devlet büyük hedefler dikmişti; milletin benimsediği, övündüğü hedeflerdi bunlar. T. Buğra 3) mec. Varılacak yer, ulaşılacak son nokta Ordular! İlk hedefiniz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırmızı çizgi — is. 1) Gümrükteki pasaport kontrolü sırasında geçilmesi yasak olan bölgeyi belirleyen çizgi 2) mec. Belli bir konuda taraflar arasında kabul edilebilir son nokta … Çağatay Osmanlı Sözlük
Mazlum Çimen — (June 18, 1958 in Elbistan, Kahramanmaraş) is a Turkish musician, ballet dancer, film actor, folk singer and an award winning film score composer. Contents 1 Early life 2 Music career 3 Filmography … Wikipedia
Dimitri Kitsikis — (Δημήτρης Κιτσίκης) (2 juin 1935 à Athènes ) est un historien turcologue de géopolitique et professeur de relations internationales à l université d’Ottawa (Canada), depuis 1970. Il est membre de l Académie canadienne (Société Royale du Canada)… … Wikipédia en Français
Murat Belge — (born 1943 in Ankara, Turkey) is an outspoken left liberal Turkish intellectual, academic, translator, literary critic, columnist, civil rights activist, and occasional bull fighter. Contents 1 Career 2 Personal life and education 3 Writing … Wikipedia
Ferhan Şensoy — (born February 26, 1951 in Çarşamba, Turkey) is a prominent Turkish writer, actor and stage director. BiographyBorn in Çarşamba, Samsun, Şensoy started his secondary school education at Galatasaray High School and completed it in Çarşamba High… … Wikipedia
Dersim-Aufstand — Provinz Dersim 1937 Der Dersim Aufstand war nach der Niederschlagung des Scheich Said Aufstands der letzte große Kurdenaufstand in der Türkei. Er ereignete sich 1937/38 in der Region, die in etwa der heutigen Provinz Tunceli entspricht, und wurde … Deutsch Wikipedia
Toše Proeski — Infobox musical artist Name = Toše Proeski Тоше Проески Background = solo singer Birth name = Todor Proeski Alias = Toše Img capt = at general rehearsal during Eurovision Song Contest 2004 Born = birth date |1981|1|25 in Prilep , Macedonia,… … Wikipedia
